Turba Bataklığından Gelenler
Cinayet kurbanları yüzyıllar süren tutsaklarından sonra soğuk mezarlarından yani Turba bataklığından çıkarıyorlar.
Ölüler iki bin yıldır asitli turba yataklarında, özellikleri, dahası son kahvaltılarında yedikleri bozulmadan kalmışlardır. Bu cesetlerin pek çoğu geçmişin vahşetinin sessiz tanıklarıdır.
Demir Devrinden beri yakıt için Danimarka bataklıklarından turba çıkartılmaktadır. Turba çıkartanlar ara sıra eski bir palto, kahverengi bir çanta, buruşuk deriye benzer şeyler bulmuşlardır. Daha sonra kemikler, kol, bacak, vücut ve başlar görülmüştür. Bulunan organlardan kişilerin vahşice öldürülmüş oldukları kişilerin vahşice öldürülmüş oldukları görülünce durum polise bildirilmiştir.
Polis, cesetlerin yanında genellikle cinayet aletleri de bulunmasına karşın, katilin araştırılmasını önemsememiştir. Çünkü olayların çoğunda kurbanlar tarih öncesi zamana aittir: bazıları 5 000 yıl önce yaşamış kişilerdir. Fakat birincil Dünya savaşında Masuiran Lakes civarında öldürülen Rus ve Alman askerleri ile son savaşta hayatını kaybeden havacılar da bu kurbanlar arasına katılmışlardır.
Normal olarak, gömülen bir insanın birkaç yıl içinde yalnız kemikleri kalır. Oysa bu turba bataklığında cildin yüzlerce yıl bozulmadan kalmasını sağlayan bir şey vardır, parmak izleri, saçlar ve hatta göz yuvarları bozulmazlar. Bozulma düzeyi farklı olmakla birlikte, tüm cesetlerde bozulmayı önleyen ve cildin rengini karartan, suyun içindeki asidin ve havasız ortamın ortak etkisidir.
Tollund Adamı
Demir devrini en iyi temsil edecek ölü, 1950 yılında Tollund’da (Danimarka) bulunmuştur. Bu ceset, mezarında 1000 yıl kadar kalmış olmasına karşın, başı ve vücudu çok iyi korunmuştu. Özellikle bataktık suyuyla doğrudan temas halinde olan alt kısmı oldukça iyi durumdaydı.
Bataklık sıvısındaki asidin derecesi koruma miktarını etkilemede en önemli etmendir. Asit miktarı çok fazla olduğunda, asit ve bataklık bitkilerinin kökleri kemikleri çürütür. Damendorf’ta (Almanya’da bir yer) böyle bir ortam içinde bulunmuş bir cesedin yalnızca derisi bozulmadan kalmıştı.
Tollund Adamının başı çok iyi korunmuştu. Saçı 5 cm uzunluğundaydı. Kaşlarının bir bölümü bozulmamıştı. Sakalı da birkaç günlüktü. Vücudun üst kısmının büyük bir bölümü deriyle kaplıydı, ancak çenesi ve omuzlarının bir kısmı çürümüştü. Sol kalça kemiğinin dışarı fırlamış olmasına karşın, cinsel organları iyi korunmuştu.
Giysi olarak üzerinde bir kuşak ve bir şapka bulunuyordu. Boynuna deri bir ip bağlanmıştı. Tollund Adamının feci bir şekilde öldüğü belliydi.
İpin bir ucu çekilmek üzere halka oluşturacak biçimde düğümlenmiş ve sıkıca ilmek atılmıştı. İpin izi boyundaki deride açıkça görülüyorlardu. İpin bağlanış biçiminden adamın asıldığı anlaşılıyordu.
Beyin röntgeninden başın yara almadığı anlaşılmıştı. Beyin büzülmekle birlikte iyi korunmuştu. Bir yirmi yaş dişinin varlığı adamın öldüğünde 20 yaşın biraz üstünde olduğunu gösteriyordu. Otopsi sonucu adamın kalp, akciğerler ve karaciğerinin iyi korunduğu görülmüştü. Mide ve bağırsaklarda hâlâ son yediği yemeğin artıkları vardı.
Ölümünden sonra hazmettirici sıvı midedeki yiyecekleri etkilemişse de, kalan artıklardan adamın et yememiş olduğu anlaşılıyordu. Son olarak arpa, keten tohumu ve bataklık bölgelerde yetişen çeşitli otlardan yapılmış bir un çorbası içtiği tahmin ediliyordu.
Son Yemek
Yemeği, Demir Çağının ilk zamanlarının tipik yemeğiydi. Bir arkeolog 2000 yıl önceye dayanan bu yemeği hazırladı ve Tollund Adamının yaşamı boyunca bu yemeği yemeye zorlanmasının bile başlı başına büyük bir ceza olacağını vurguladı!
Ölüler gömüldükleri bataklıktan çıkartılınca, havayla temas etmeleri nedeniyle hızla bozulmaya başladılar. Tollund Amanının başını korumak üzere onu önce su, asetik asit ve formalin karışımında 6 ay tuttular. Daha sonra sırasıyla %30’luk alkol, %90’lık alkol ve en son parafinle karıştırılmış saf alkol eriyiğinde bıraktılar. Sonuçta tek olumsuz yön başın %12 oranında büzülmesiydi. Bunun dışında, Orta Jutland’daki Silkeborg Müzesinde cam bir kutu içinden bakan anlamlı yüz gerçekten şaşırtıcıdır.
Turba bataklıklarında bulunan bazı dallar ve kazıklardan bu kurbanların oldukları yerde çakıldıkları anlaşılmaktadır. Haralskjaer Fen’de bulunan bir ölünün üstünde onu çakmaya yarayan 8 tahta parçası bulunmuştu. Bu barbarca âdet, büyücü olarak nitelendirildikten sonra kaçıp gitmelerini engellemek içindi.
Windeby bataklığında bir kaya parçasına sarılmış olarak bulunan genç kızın, öldüğünde henüz 14 yaşında olduğu saptanmıştı. En iyi korunmuş olan yerleri elleri ve başıydı. Bir zamanlar sarı olan saçları bataklıktaki asitten kırmızı renge dönüşmüştü, ancak 2000 yıl güzel cildine çok az zarar vermişti. Röntgen, 2000 yıllık beyin ile zamanımız insanının beyni arasında çok da az fark olduğunu göstermiştir.
Windeby’de bulunan kız son kışını oldukça zor geçirmişe benziyordu; yetersiz beslendiği ortadaydı. Gözüne bağlanan bağdan ve vücudunda herhangi bir şiddet belirtisi olmamasından kızın çıplak olarak, gözleri bağlı ve boynunda bir halka ile bataklığa atıldığı sanılmaktadır. 50 cm suda boğulmuştu. Bu vahşi olay İ.Ö. 1. yüzyılda meydana gelmişti.
Biçim değiştirmiş, hatta kısmen parçalanmış olmalarına karşn, bataklıltan çıkan yaratıkların görünüşü korkutucu değildir. Bataklıkta geçirdikleri yıllar yüzlerindeki insanca ifadeyi bozamamıştır.
Yukarıda Bilinmeyen bir suç nedeniyle asılan veya öldürülen Tolland Adamının başı, yüzündeki acı ifade ile donmuştu. Bataklık sıvısı sayesinde bu hale geldi. Derinin dokusu ve gözler bozulmamıştı. Bu vücutlar bilim adamlarına, özellikle de antropologlara oldukça yararlı olmuştu. Midenin içinde bulunan maddeler incelenerek, o deönemde kullanılan yiyecekler saptanmıştır.